. : Duyurular :  Elif Şafak resmi web sitesi: http://www.elifsafak.com.tr / Elif Şafak’ın twitter adresi: http://twitter.com/Elif_Safak / Facebook: http://www.facebook.com/Elif.Shafak
    Elif Şafak´la yeni kitabı ´Şemspare´yi konuştuk. Şafak, yeni bir romana başlamanın sancıları içinde sorularımızı yanıtladı. ´Bence bir Türk yazarın hiç ama hiç politikayla ilgilenmemek...Devamı >>

  Elif Şafak´ın mart başında çıkan yeni romanı "Aşk" kısa sürede en çok okunanlar arasındaki yerini aldı. Şafak önceki romanlarında olduğu gibi yine toplumsal kuralların, geleneklerin, gö...Devamı >>


Röportajlar
Aşk’ın zamanı durduran labirentlerinde...

 

Elif Şafak, yeni romanı "Aşk" ile okuyucularını büyülü ve gizemli bir yolculuğa çıkartıyor. Bu öyle bir yolculuk ki tarih ile günümüz arasında dolaşırken, her yeni sayfada esiri oluyorsunuz cümlelerinin... Aşk Şeriatının 40 Kuralı hayatımızın içine sızıyor, bir taraftan iç dünyamızdaki sırlarımızı gün yüzüne çıkartırken diğer yandan bizleri adeta aşkın kozasına hapsediyor. "Aşk" ile yazılmış ve "Aşk" ile okunan bir roman bu!

 

Şafak´ın Aşk´ı alışagelmişin dışında, roman içinde roman, hikaye içinde hikaye, aşk içinde aşk´ın anlatıldığı bir roman... Farklı dünyalar, farklı insanlar, farklı zamanlar, farklı kültürler bir araya gelerek tüm doğallığıyla iç içe geçiyor ve hayatınızın merkezine oturuyor.

 

Ustaca yarattığı zıt karakterlerle okuyucuların hayatlarında yeni pencereler, kapılar açıyor. Bir taraftan Mevlana ve Şems´in arasındaki manevi dostluğu bizlere anlatıyor. Diğer yandan Bostonlu, üç çocuklu mutsuz ev kadını Ella´nın Avrupalı bir Sufi olan Aziz´in yazdığı "Aşk Şeriatı" kitabını okumaya başlamasıyla hayatının hiç ummadığı bir yönde değişme sürecini ilahi ve dünyevi boyutlarıyla ele alıyor. Romanının bir nevi sloganı haline gelen cümlelerinde de zaten Şafak, bunu tüm çıplaklığıyla anlatıyor: "Aşk´ın hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde…"

 

Kim bilir belki de hepimizin hayatındaki gelgitlerini bir düzene sokmak ve Aşk´ın anlamını keşfetmek için 13. yüzyıl Tebrizli Şems´i ve 21. yüzyılın Aziz Z. Zahara´sıyla karşılaşmamız gerekiyor.

 

‘Aşk’ın 40 Kuralı’

 

Şafak, en son eserini İngilizce olarak kaleme aldı ve daha sonra çevirisini yapan K. Yiğit Us ile birlikle bu romanı tekrar yazdı. Yazar, hem İngilizce hem Türkçe yazarak bir anlamda romanını iki kez kaleme aldı. "Ancak dille oynamayı seviyorsanız, dile özel bir ilginiz varsa yapabilirsiniz bunu. Yoksa düpedüz delilik bu romanı iki dilde yazmak," dedi. Doğan Kitap tarafından yayımlanan romanı 2010 yılında Viking/Penguin yayınevi tarafından "The Forty Rules of Love" (Aşk´ın 40 Kuralı) ismiyle yabancı okuyucularla buluşacak.

 

Kitabın çıktığı Mart ayından bu yana birçok okuyucuyla buluşan Aşk, hem kadın hem erkek okuyuculardan çok olumlu tepkiler aldı. Can alıcı pembe rengiyle raflarda dikkat çeken bu romanı okumak isteyen bazı erkek okuyucular ise kitabı renginden ötürü her yerde rahatça okuyamadıklarından şikayetçi oldu. Bunun üzerine kitap hem pembe hem de kül rengi kapağıyla raflarda yerini aldı.

 

Şafak, romanını yazma sürecini, Mevlana ve tasavvufa olan ilgisini Çankaya Life´a anlattı:

 

Mevlana´ya ve tasavvufa olan ilginizin etkisi geçmiş romanlarınızda da rastlıyoruz ama Aşk´ta bunu tam merkeze oturtmuşsunuz, Mevlana´nın sizin üzerinizdeki etkisinden bahseder misiniz?

 

Benim tasavvufa ilgim bundan on beş sene evvel başladı. O zamanlar ODTÜ´de öğrenciydim. Kitaplar aracılığıyla tanıştım tasavvufla. Okudukça ilgim arttı, sevgim arttı. Tezimi bu konuda yazdım. Tasavvuf her romanımda bir alt metin olarak vardı aslında. Hep benimle gelen bir gölge gibiydi. Fakat bu kez bütün perdeleri kaldırdım. Okurlarımla som ve saf bir sohbet halinde yazdım. Mevlana da Tebrizli Şems de benim çok kıymet verdiğim insanlar. Her ikisinin de çağrıları yüzyıllar ötesinden uzanıyor, hiç dinmeden, eskimeden. Bence onlardan öğrenecek çok şeyimiz var. Öte yandan kitabımda onları "kahraman" gibi değil, insan olarak anlattım. Sevinçleri, hüzünleriyle…. Okurun hikâyeyi yüreğinde hissetmesini istedim. Ben bu romanı akılla mantıkla değil, kalpten yazdım.

 

‘Her aşığın bir Şems özlemi var’

 

Şems Mevlana ile yolları kesişene dek, dilenci, sarhoş ve fahişe gibi her kesimden insanlarla karşılaşıyor. Geçmişlerine ilaç olacak öğütler, kendilerini hapsettikleri dünyadan çıkarmalarına yardımcı olabilecek “temiz bir mendil” ve “merhem” veriyor. Onlara bir nevi yardım eli uzatarak, huzur vererek farklı kesimlerden gelen bu insanların dönüp hayatlarını tekrar gözden geçirmelerine, sorgulamalarına sebep oluyor. Bir farkındalık yaratıyor. Tıpkı Aziz´in Ella´nın hayatında bir dönüm noktası olması gibi. Konya´da yaşayan halk, Şems´in varlığından son derece rahatsız oluyor, Mevlana ile olan yakınlığı dedikodulara, tartışmalara ve acımasız yakıştırmalara sebep oluyor. Bir taraftan bu kadar tepki çekerken bir taraftan da sıradan insanların hayatlarına su serpiyor. Mevlana da Şems´ten çok etkileniyor, Şems hayatına girdiği andan itibaren çevresindeki her şey önemini yitiriyor. Şems Mevlana´nın hayatında tam merkeze oturuyor.

 

Şems’in sırrı nedir, günümüzde hepimizin hayatlarından bir Şems´in veya Aziz´in geçmesi mi gerekiyor dönüp içimize bakmak için?

 

Her aşığın bir Şems özlemi var. Her kadının bir Şems özlemi var. Şems, deli güzel bir adam. Muazzam bir karizması var ve çok dürüst. Yüreği engin bir derya. Herkese açık. Şems gelene kadar Mevlana daha korunaklı yaşamış. Toplumun alt kesimleriyle bir teması yok. Şems gelip kırıyor o kabuğu. Ve Şems´in baktığı yerden bakınca tüm insanlar eşit ve bir. Romandaki Aziz de aynı yapıda. Şems´in ve Aziz´in sırrı ortak: İkisi de aşkın dilini konuşuyor. Hayatlarımızda böyle biri yoksa ne kaybettiğimizin farkında olmadan yaşayıp gidiyoruz. Ne zaman ki böyle biriyle tanışıyoruz allak bullak oluyoruz. Aşk hep beklenmedik şekilde geliyor ve durgun suya atılan taş gibi halka halka etkiler bırakıyor.

 

‘İnsan kainatın aynası…’

 

Neden Amerikalı Ella karakterini tasavvufla bütünleştirdiniz? Sizce Ella gibi birçok kadın evlilik hayatındaki mutsuzluğunu ve gelgitlerini kendine ve etrafına itiraf etmemek için mi mutfağa sığınıyor?

 

Ella gibi pek çok kadın tanıdım. Ama sadece Batı´da değil, Türkiye´de de çok fazla. Ella ilk başta Amerika´da Boston´da yaşayan Yahudi bir kadın. Zengin bir hayatı var. Ama bir sıkışmışlık, eksiklik hissi içinde. Bu hissi belki İstanbul´daki, Burdur’daki, İzmir´deki kadın da biliyor. Zahirideki ayrımları kaldırdığınızda alttan çıkan hikayeler benzer ve evrensel. Birbirimizle bu noktalarda empati kurabiliriz. Mutsuz bir evliliğin içine hapsolmuş ama oradan çıkmak için veya kendini dönüştürmek için çaba göstermeyen, hayatı akışına bırakan çok insan var. Mutfak bir sığınak. Kadınlar kendi kendilerinden mutsuzluklarını saklamayı çok iyi biliyorlar. Öte yandan ben insan denilen mahlukun zaten çok sesli, çok başlı olduğuna inanıyorum. Tasavvuftan öğrendiğimiz temel noktalardan biri de bu yönde. İnsan kainatın aynası. O büyük evrende olan biten ne varsa, hepsi mikro düzeyde bizim içimizde mevcut. En mutsuz kadın bile muazzam bir dönüşüm yaşayabilir.

 

Romanınızdaki her biri okurken bizleri düşündüren 40 kuraldan bahseder misiniz, nelerden yola çıktınız bunları oluştururken? Ve neden "40" kural?

 

Romandaki 40 kural çok ilgi gördü. İnternette insanlar birbirlerine kuralları yolluyor. Cep telefonlarından mesaj olarak atıyorlar. Bir okurum tüm kuralları tek tek yazdırarak poster yapmış, duvarına asmış. Bunlar beni çok duygulandırıyor. Çünkü ben de o kuralları inanarak, yüreğimde hissederek yazdım, oluşturdum. Tabi ki tasavvuf okumalarımdan beslenerek yazdım bu kuralları. Kırk sayısını bilerek seçtim. Doğu mitolojilerinde, tasavvuf kültüründe bu sayı önemlidir. Ben de otuz değil, elli değil, kırk kural oluşturmayı tercih etim.

 

‘Pembe’ fobisi…

 

Mart ayında yayımlanan son kitabınız “Aşk” erkek okuyucularınızdan kapağının "pembe" rengi dolayısıyla tepki almış. Bunun üzerine romanınızın kapağı "kül" rengi ile yeniden piyasaya sunuldu. Romanınızın kapağının renginin böyle bir tepki almasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Daha önce buna benzer tepkiler ve istekler almış mıydınız okuyucularınızdan?

 

Renklere karşı önyargılarımız var. Pembe genellikle kadınsı, hafif, genç kız rengi olarak algılanıyor. Sanki edebiyat çok ciddi ve yüce bir iş, pembeyle işi olmaz gibi değerlendiriliyor. Ben de pembeyle çok barışık bir insan değildim yakın zamana kadar. Kendi önyargılarımı da aşmak istedim. Romanın kapağında kullandığımız pembe, kalp çakrasının yaydığı pembe. Özel, sıcak, samimi, yalın bir ton. Birçok okur severek benimsedi. Ama arada epey şikayet de geldi. "Romanı vapurda, otobüste okuyamıyoruz. Elimizde pembe kitap tutamıyoruz" diyen erkek okurlar için en sonunda çareyi kül rengi bir kapak yapmakta bulduk. Bu sosyolojik bir durum aslında.

 

Aşk’a özlem

 

Aşk´tan önce ve Aşk´tan sonra Türk ve yabancı edebiyat dünyasından ve okur kitlesinden nasıl tepkiler aldınız?

 

Roman her kesimden geniş ilgi gördü ve hâlâ bir numara. Korsana ve krize rağmen kısa kürede 200 bin sattı. Bunlar bir yazar olarak tabi ki beni sevindiriyor. Ama beni en çok mutlu eden şey okur profilinin çeşitliliği. Bambaşka yaşam tarzlarından insanları buluşturdu kitap. Ben romana başlarken bunları düşünmedim. Kendimi sadece yaptığım işe verdim. İlahi ve dünyevi boyutlarıyla aşkı anlatan bir roman yazmak istedim. Aşkın dünü ve bugünü üzerine... Hem doğusu hem batısı olsun istedim. Benim gözümde bu roman, aşk ve yolculuklar üzerine kurulu. O zaman baktım ki kitabın yolu Şems´ten geçiyor. Aslında bu romanı yazarken çıkış noktam aşktı. Bizler aşkı unuttuk kısmen ama yüreğimizde derinde bir yerde o özlem hep var. Hep arayış halindeyiz. Ve bu arayış evrensel. Bütün insanlığın ortak arayışı. En bezgin ve bedbin olanımız bile arıyor.

 

Bizleri son romanınızla çıkardığınız farklı dünyalar, yaşamlar, zamanlar arasındaki yolculuktan sonra üzerinde çalışmaya başladığınız yeni bir eseriniz var mı?

 

Bir romanı bitirir bitirmez hemen yenisine başlamıyorum. Önce bir süre başka işler yapıp demleniyorum. Hayattan hep öğreniyorum. Öğrencilik halim hiç geçmiyor. İnsanları dinliyorum. Ve her yazarın iyi bir dinleyici olması gerektiğine inanıyorum.

 

Röportaj: Nazlı Demiröz

Çankaya Life, Ağustos 2009

 

 

İzlenme : 8650
Geri Dönmek İçin Tıklayın
www.elifsafak.com.tr      :                                                         © 2006 - 2024 www.elifsafak.us